28 Ekim 2013 Pazartesi

Hint Kumaşı

Avuçlarını birleştirip yüzüne attığı suları yanaklarından çenesine doğru süzülürken görüyordu aynada. Yeni uyanmasından olacak gözleri küçücüktü.Havluyla sildi yüzünü.Terliklerini giyip televizyonun karşısına geçti.
"Sayın seyirciler,hem savaşı beraber izliyoruz,hem de uzmanlarımızla değerlendiriyoruz."
Birkaç tuş darbesiyle katliama uğramış insanların cesetlerini sansürlü gösteren haberleri geçerken sıcak kahvesinden yudum alıp boğazından geçirdi.
Bartucan'ın Facebook hesabında " Orada insanlar ölüyor! Siz anca klavye başından konuşun. Hiç mi düşünmüyorsunuz ya? " yazıyordu. Kendisini aktüel konularda gayet meraklı ve dünyanın gidişatından endişeli biri olarak lanse ediyordu.
Kahvesini bitirdi.Kahvaltıyı birazdan yapacaktı çünkü yapması gereken daha mühim bir iş vardı. Annesinin masaya koyduğu tabakları iyice düzenlemeye başladı.Yağ kutusunda çok az yağ kalmıştı. Bu yüzden derhal onu birazdan çekeceği fotoğrafta yer almasını istemedi.Rezil olmak istemezdi.Güzel donaltılmış bu kahvaltı masasının fotoğrafına çekip Twitter hesabına koydu.
" Brunch zamanı.Herkese Günaydın! * * "
Yine Bartucan aynı Twitter hesabında Afrika'da açlıktan ölen çocuklara ses çıkarmayan insanları azarlıyor,onlara haykırıyor " Orada çocuklar ölüyor sizin aklınız alıyor mu? İnsanlardan nefret ediyorum " diyordu.
Bartucan kendini çok kitap okuyan biri olarak görüyordu öyle olacak ki gördüğü her kitaptan birkaç paragrafı işaretliyor,fotoğrafını çekip ;
"Adam yazmış abi." yazıyordu.
Aynı zaman Bartucan,bilgili ve çok kitap okuyan birisiyle konuştuktan sonra onun arkasından, ortalama zekasının esprisiyle :
" Ya çok okumayacaksın öyle üşütürsün yani abi. " diyordu.
Bartucan kahvaltısını yaptıktan sonra bilgisayarın başına geçti,bir haber gözüne takıldı.Haberin hepsini okumadan öyle bir göz gezdirdi.Anladığı kadarıyla internetteki insanların gizlilik ihlallerinin düzenlemesiyle ilgili bir yaptırımdı.Derhal atağa geçmesi gerekiyordu öyle de yaptı.Tüm hesaplarında hiçbir yerde özgür olamadıklarını her yerde izlendiğini belirtti.Herkes dinleniyor,herkes izleniyordu.
Öte yandan Bartucan'ın Facebook hesabında yer bildirimleri bulunuyordu. Arkadaşlarıyla gittiği kafede yediği pastanın fotoğrafını çekip altına :
"Pasta keyfiii .p .p" yazıyordu.
Profil bilgilerinde cep telefon numarası dahi bulunuyordu. Yine de gece yarısı gizli numaradan onu çaldıran insanları anlamıyor, Twitter hesabına :
" Bu gece kimin aklına geldiysem gizliden çaldırıyor hey allahım. " yazıyordu.
Okula gitmesi gerekiyordu artık.Bu yüzden her zaman ki gibi aynanın karşısına geçip 5-6 cm lik saçlarıyla yarım saat uğraştı ve 5 liraya açıktan doldurttuğu parfümünü fillerin yıkanması gibi üstüne boşalttı. Okula gittiğinde arkadaşlarıyla arasında şöyle diyaloglar geçiyordu:
" Reyiz yakıyorsun yine ya saçlar falan. " " Yok olum ya sabah kalktım geldim hemen. "
" Reyiz senin bu parfümünün adı ne ya baya iyiymiş? " " Ne bileyim ya annem almış sıktım öyle,pek dikkat etmem ben. "
Epeydir gözüne kestirdiği kızın yanına rastgele oturmuş gibi yapıp oturdu ve muhabbet açmaya başladı Bartucan. Ders de sıkıcıydı kız da dersi dinlemiyordu cep telefonuyla ilgileniyordu.Fırsat bu fırsattı.Kızla muhabbet açtı önce yavaş yavaş ilgisini çekmeye başlıyordu. Coolmuş gibi gözükmeye çalışıyor aynı zaman da çok da kasmamaya özen gösteriyordu.Sonuçta yazacak çok kız vardı. Bu muazzam ayarı çok iyi dengeliyordu.Kıza pek bakmıyor elinde tuttuğu kalemine taklalar attırıyordu konuşurken. Hani küçükken mahalle maçlarında top aşağıya doğru kaçardı ve o sırada mahallenin yetişkin haşin delikanlısı topu alır sektirir,ensesinde tutar,o kısacık sürede Ronaldinho'ya dönüşüp topu tekrar geri verirdi ya işte Bartucan o 45 dakika da etkilemek istediği kıza tüm yeteneklerini sergiledi.
Yeri geldi karikatür çizmeye çalıştı sıraya,yeri geldi kızın defterine şiir yazdı.
Yeter miydi? Yetmezdi.
Kulaklığını o gün evde unutmuştu ve otobüsle eve giderken dinlemekten mahrum kaldığı grupların ismini saydı.Ankara'nın izbe köşesinde yaşayıp,Amerikan seksen hippi gençliği havası veriyordu kendine. Yeter miydi ? Yetmezdi. Bartucan taarruza geçmişti artık. Düşman askerine koşar gibi kıza hücum ediyordu.
Bu sefer elinde daha büyük bir koz vardı.
İzlediği yabancı dizileri kıza belirtip konu açmaya çalıştı zira Bartucan için altyazılı şeyler izlemek ayrıcalıktı. Olmasını istediği her şeye sahip olarak gösteriyordu kendini.
Sınıfın içinde söz alan öğrencilerin arkasından yanağını gerip " Bu ne diyor ya " der gibi gülümseyip onları hakir görüyordu, coolluk derecesini yukarı çekmeye çalışıyordu gittikçe.
Kız, karşısında bu her şeye sahip, ilginç bir kutu gibi gözüken koku abidesine karşı koyamadı. Zaten ders çok sıkıcıydı.Beraber dersten çıkarken sabahki arkadaşlarına bakış attı. Avını tamamlamıştı.
Bartucan'ın bilmediği bir şey vardı. Kendisinden seri üretime geçmiş malzeme gibi biri sürü Bartucan vardı.Yarın o kızın yanına başka Bartucanlar oturacak aynı senaryolar işlenecekti.Bartucan ise kızın arkasından " Zaten kaşardı ya " diyecek,arkadaşlarına öyle anlatacaktı.
Bartucan kadın haklarına çok önem verirdi.Her fırsatta kadınların değerinden bahsederdi.Onların hapsedilmesine,tecavüz edilmesine karşıydı.
Bartucan, GSM operatörlerin standlarında yer alan,avcunun içi kadar etekli, seks objesine dönüşmüş kadınların yanında transfer olmuş futbolcu ifadesiyle gülümseyip elinle okey işaret yapıp fotoğraf çekiliyordu.
Bartucan başkaları için yaşadığının farkında değildi. Onun gibi olmayanlara " içe kapanık,asosyal,süt,saf " diye nitelendiriyordu.
Bartucan kendisini her şeye sahip olarak gösteriyordu. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisinde yer alan piramitten kıçına tava koyup aşağıya kayıyor tekrar yukarı çıkıyordu.
O,olması gereken,çok farklı birisiydi.Kağıt paralarıyla FAKİRİM yazıyordu. Bartucan'ın mükemmel bir yeteneği vardı tüm bu farklı özelliklerinin üstüne mütevazilik kalkanını çekiyordu.Herhangi bir övgü karşısında
" Yok canım estağfirullah ne demek öyle şey. " " Aa olur mu sadece düşünceli davranıyorum ben. " " Yok öyle yetenekli biri değilim elimden geldiğince işte eheh "
gibi hazır cevapları vardı.
Bartucan her şeye sahip olarak gösteriyordu kendini,bir yandan da öyle değilim halbuki ifadelerine giriyordu.
Fakat gerçekten Bartucan'ın sahip olamadığı bir şey vardı.
Kendisiydi.