1 Mart 2015 Pazar

Zaman Kurtarıcısı

Kuvvetli bir sağanağın ardından tabanı geniş botlarıyla ağacın gövdesine tekme attı Çağın. Islandılar. Tıpkı yağmur gibi tıpkı yağmur gibi diye söylenirken bir tekme daha salladı. Bir önceki sarsıntı kadar olmasa da su damlacıkları ağacın yapraklarından düşüverdi. Ağacın altında ıslanmakta olan Erin, ikiz kardeşinin yaptıklarını sükunetle izliyor bir yandan da alnından yüzüne doğru süzülen suyu siliyordu.

''Bir an önce yola koyulmalıyız, hava kararmadan kasabaya gidip mazot alıp tekrar köye dönmeliyiz, oyalanma'' dedi Erin. İki kardeş tekrar yürümeye başladı. Erin dikkatlice yürürken, kardeşi iki kolunu yana açmış bir vaziyette Erin'in etrafında daireler çiziyor, 'uçak seni izliyor, uçak seni izliyor, radara yakalandın' diye söyleniyordu. Bu şekilde ilerliyorlardı. Bir süre sonra Erin durdu. Etrafına iyice bakındı. Çağın avuçlarının içine doldurduğu taşları yavaşça bırakarak 'şehir bombalanıyor, hedef vuruldu, hedef vuruldu' diye bağırıyordu bu esnada. Erin kardeşine dik dik baktı. ''Kafamı karıştırıyorsun, kes şunu. Şuradan gidecektik sanırım'' dedi. Yürümeye devam ettiler.

Çağın gevezelik ediyordu, Erin düşünceli görünüyordu ve bir süre sonra Erin yanlış yola saptıklarını fark etti. Çünkü bu yolun devamı dağa doğru devam ediyordu. Geri dönmek zamanlarını alırdı zaten oldukça vakit kaybetmişlerdi. Erin ne yapacaklarını düşünürken, Çağın huzursuz sessizliği bozdu, ''Dağın içinde kestirme patika bir yol var oradan kasabaya inebiliriz, bir keresinde dedemle geçmiştik gerçi o zaman çok küçüktüm ama hatırlarım'' dedi. Erin sadece ''Saçmalama'' demekle yetindi. ''Daha iyi bir fikrin varsa söyle, geri dönersek zaman kaybetmiş olacağız'' dedi Çağın. Erin kararsız kalmıştı, nihai bir karar verememek biraz da siniri bozuyordu. ''Peki dediğin gibi olsun'' dedi.

Tekrar yola koyuldular ikisi de tedirgindi. Çağın babasının eve sinirli geldiği zamanlardaki gibi uslu uslu duruyordu artık, Erin'in hala aklında geri dönmek vardı ama buna bir türlü karar veremiyordu. Çağın'a ''Hatırladın mı yolu ?'' diye sordu. Çağın, ''Şimdi anlayacağız, şu tepenin ardında ağaçlar azalıyorsa doğru yoldayız'' dedi. Erin, ''Ya azalmıyorsa ? Seni dinlememeliydim'' diye karşılık verdi.
''Yapacak bir şey yok, beni burada bekle, eğer öyle değilse geri döneceğiz, ağaçların sıklığı azalıyorsa seslendiğim yere gelirsin''

Erin tek başına kardeşini izliyordu, arkasından çok uzaklaşmamasını söyledi. Bir yandan kontrolü kardeşine bıraktığı için huzursuz hissediyordu kendini. En azından bir şey olursa sorumlusu ben değilim diye düşünerek vicdanını rahatlamaya çalışıyordu. Bir yandan da etrafını kolaçan ediyordu. Tekrar yağmur başlar mı diye gözlerini gökyüzüne dikti, henüz hava kararmamıştı ama ay kendini belli ediyordu. Neyse ki hava pek bulutlu değildi. Epey zaman geçti, nerede kaldı bu diye endişelenmeye başlayacakken Çağın'ın seslenişini duydu. ''Erin buraya gel bunu görmelisin'' diye kıkırdıyordu Çağın.

Erin hiç bekletmeden Çağın'ın yanına doğru ilerlemeye başladı, Çağın hala gülüyordu. Erin kardeşinin yanına vardığında hiçbir şey söylemeden Çağın'ın arkasından gitti. İki kardeş girişi otlarla oldukça gizli girişi küçük olan bir mağaranın önüne geldiler. Erin kardeşine ''Sakın buraya girdiğini söyleme bana'' diye serzenişte bulundu. ''Ama görmelisin, çok şaşıracaksın'' diye kıkırdamaya başladı Çağın. Erin annesinin uyarılarını hatırlatmak istedi ama bunun boş olacağını fark etti. Çağın, ''Hadi gel benimle'' diyerek mağaranın içine girdi. Erin'in huzursuzluğu gittikçe arttı, derin bir iç çekip kardeşinin arkasından o da mağaranın içine girdi.

Mağaranın içi çok büyüktü, garip bir koku hakimdi. Çağın keskin bir dönüş yaptı ve bekledi. ''Gel hadi bunu görmelisin'' dedi sesi yankılanmaya başladı. Çağın'ın o kadar çok hoşuna gidiyordu ki bu yankılanma sınıfta nöbetçi olduğunda kendi sesinin yankısına 'Sus konuşma, asıl sen konuşma' diye cevap veriyordu. Çağın'ın kıkırdamaları yankılanırken Erin kardeşinin yanına gelmesiyle hayrete düştü, bir süre bir şey diyemedi. Donup kaldı.

Mağaranın bu bölümü üst üste dizilmiş bir sürü mazot güğümleri ile doluydu.

Çağın kıkırdamaya devam etti. ''Nasıl ama ?''

Erin hala gözlerini güğümlerin üzerinden alamamıştı. ''Buradan ihtiyacımız kadar alırız'' dedi Çağın. Erin, ''Hırsızlık yapalım yani, nasıl buldun burayı, bunlar kimin acaba?'' dedi. İki kardeşinin sesi mağarada yankılanıyordu. ''Buradan ihtiyacımız kadar alırız, elimizdeki para bize kalır, gelecek hafta o parayla fazladan mazot alıp buraya koyarız hem geç oldu'' dedi Çağın. Bu fikir Erin'in huzursuzluğunu arttırsa da mantıklı gelmişti, zaten çokça zaman kaybetmişlerdi. ''Biraz düşüneceğim, bekle'' dedi Erin. ''Tamam'' diye karşılık verdi Çağın ve o sevdiği yankı oyununa devam etti.

'Çağın sen yakışıklısın' - ...ğın sen yakışıklısın...
'Çağın sen çok süpersin' - ..ğın sen çok süpersin...
'Biliyorum ehehe' - ..yorum ehehe...
'Çağın iyi bir pilot' - ..ğın iyi bir pilot...
'Doğru söylüyorsun'

Tam bu esnada Çağın yankısını beklerken gelen yankının sesine üçüncü bir ses karıştı ve bu gelen ses karışımı iki kardeşi yerinden sıçratmaya yetti.

- ..ğru söylüyorsun.. - 'Demek burada yalnız değilim'

..mek burada yalnız değilim...



devam etmeyecek.